TÜRK ÇELİK SEKTÖRÜNÜN GÜCÜNÜ SÜRDÜRME ARAYIŞI NASIL OLMALI?
TÜRK ÇELİK SEKTÖRÜNÜN
GÜCÜNÜ SÜRDÜRME ARAYIŞI NASIL OLMALI?
Öncelikle çelik sektörüne ilişkin genel bir çerçeve çizmek
için çelik sektörünü ve ülkemizde çelik sektörünün mevcut yapısını kısaca
özetlemek yararlı olacaktır.
Çelik ürünlerini çeşidine göre :
1.
Uzun çelik ürünleri ( inşaat demiri, profiller,
demiryolu rayı vb. )
2.
Yassı çelik ürünleri ( sıcak ve soğuk
haddelenmiş yassı çelik ürünleri, kaplamalı yassı çelik ürünleri ( galvanizli,
boyalı, kalay, krom kaplı vb. ))
3.
Vasıflı çelik ürünleri
4.
Paslanmaz çelik ürünleri
olarak sınıflandırabiliriz.
Ülkelerin gelişmesi paralelinde çelik tüketimi artmakta, bu
tüketimin içinde de yassı çelik ürünlerinin oranı giderek yükselmektedir. Vasıflı
çelik ve paslanmaz çelik tüketim miktarları uzun ve yassı çelik ürünlerine göre
oldukça düşük oranlardadır. Bu nedenle konuyu uzun ve yassı çelik ürünleri
çerçevesinde ele almak uygun olacaktır. Yassı çelikte de soğuk haddelenmiş ve
kaplanmış yassı çelik üreten bağımsız tesisler kurulu olduğu için bu metinde sadece
yassı sıcak haddeleme kapasiteleri ele alınmaktadır. Vasıflı ve paslanmaz çelik
ürünleri ayrı inceleme ve tartışma konusudur.
Çelik üretim teknolojilerini de başlıca
1.
Demir cevherinden üretim yapan entegre tesisler
2.
Hurdaya ve kısmen de sünger demire dayalı üretim
yapan elektrik ark ocaklı (EAO) tesisler
olarak iki ana grupta ele alabiliriz.
Demir cevherine dayalı entegre tesislerde hem uzun hem de
yassı çelik üretilebilmekle birlikte, yassı çelikte çok önemli olan çelik
özellikleri ( çelik kaliteleri ) bu tesislerde daha rahat elde
edilebilmektedir. Uzun çelik ürünleri ( ağır profil ve ray hariç ) ise doğrudan
hurdanın eritilmesi ile elektrik ark ocaklı tesislerde üretilebilmektedir. EAO
tesislerinin ilk kurulum maliyetleri de entegre tesislere göre oldukça
düşüktür. Yurt dışında enerjinin (doğal gaz) bol ve ucuz olduğu bölgelerde
üretilen sünger demir EAO tesislerde kullanılmaktadır. Sünger demir ile
üretimde yassı çeliğin gerektirdiği kalite gereksinimleri de hurdaya göre daha
kolay şekilde karşılanabilmektedir.
Bu çerçevede ülkemiz çelik sektörünün yapısına kısaca göz
atacak olursak:
Ülkemiz çelik sektörünün bugünkü kapasitesi yaklaşık 50
milyon ton/yıl ham çelik düzeyindedir. Bu kapasitenin yaklaşık %25’inden az
kısmı demir cevherinden üretim yapan entegre tesislere aittir. Kalan %75’lik
kısım ise hurdaya dayalı EAO tesisleridir. Dünya genelinde kurulu çelik üretim kapasitesinin
ise yaklaşık %65’i entegre tesisler, kalan kısım EAO tesisleridir.
Ülkemizde kurulu kapasitenin uzun çelik / yassı çelik
dağılımı son on yılda İsdemir’in özelleştirilerek yassı çelik üretecek şekle
dönüştürülmesi ve EAO tesislerinin bir kısmının yassı çelik de üretmek üzere
sıcak haddehane yatırımları yapması ile farklılaşmıştır. Bugün iki büyük EAO
tesisi modern sıcak yassı çelik haddehanesi kurmuştur. Bu tesisler duruma göre
uzun ve/veya yassı çelik haddeleyebilecek durumdadır. Bir firma ülkemizde tek
ince slab üretebilen EAO’na dayalı entegre yassı çelik tesisi kurmuştur. Bir
firma ise yine EAO’na dayalı yassı çelik üreten bir tesis kurmuştur.
Sıcak haddelenmiş yassı çelik kapasitesi bugün ülkemizde
yaklaşık olarak 10 milyon ton’u demir cevherine dayalı entegre tesislere, 11
milyon ton’u da EAO tesislerde olmak üzere 21 milyon ton’u bulmuştur.
Ülkemizde kişi başı çelik tüketiminin 500 kg/yıl
hedeflendiğini varsayar isek, 80 milyonluk bir nüfus için 40 milyon ton/yıl
çelik tüketiminin söz konusu olacağını söyleyebiliriz. Bunun da %60’nının yassı
çelik olacağı öngörülebilir.
Buna göre ülkemizde toplam kurulu kapasite konusunda bir
sıkıntı olmadığı, ancak entegre / EAO oranındaki ve yassı / uzun çelik kapasite
oranındaki dünya geneline göre görülen tersliğin sorun teşkil ettiği
söylenebilir.
Özellikle son bir yıldır demir cevheri fiyatlarında görülen
büyük gerileme ve hurda fiyatlarının paralel şekilde düşmemesi neticesi hurdaya
dayalı tesislerin maliyet dezavantajı önemli ölçüde artmıştır. Ülkemiz dünyanın
en büyük hurda ithalatçılarının başında yer almaktadır. Yurt içi hurda tedariki
yaklaşık 10 milyon ton/yıl’dır. Kalan kısım ( 20-25 milyon ton/yıl ) ithal
edilmektedir.
EAO’ya dayalı tesislerin bu maliyet dezavantajını en aza
indirebilmek için üreticilerin demir cevherine dayalı tesisler kurmasına
yönelik arayışlar başlamıştır. Devletimizin de bu konuda destek olmaya
çalıştığı anlaşılmaktadır. Bir firmanın da kısmen de olsa demir cevherine
dayalı üretim yapısına geçmek için projeler geliştirdiği bilinmektedir.
Ancak dünyada iklim değişikliği ve çevre konularında yaşanan
gelişmeler, bunun paralelinde yeni çelik üretim teknolojileri geliştirilmesi
çalışmalarındaki ilerlemeler göz önüne alınmaksızın klasik üretim teknolojileri
esas alınarak yapılacak çalışmalar uzun vadede beklenen yararları
sağlayamayabilecektir.
Bu noktada konuya ilişkin olarak şunlar söylenebilir:
1.
Ülkemiz gerek demir cevheri ve koklaşabilir taş
kömürü, gerekse de hurda tedarikinde esas olarak büyük ölçüde dışa bağımlıdır.
Her durumda ithalata dayalı bir üretim yapısı söz konusudur.
2.
Entegre tesis yatırımları nitelikleri itibarı
ile yatırım tutarları yüksek, deniz kıyısında geniş alanlara gereksinim
gösteren projelerdir. Bu husus da bu tür projeleri zora sokabilmektedir.
3.
İthal edilecek hammaddelerin nakliyesi ve
depolaması için bu tesislerin deniz kıyısında limanı ile birlikte kurulması
veya mevcut limanların bu amaçla da kullanılabilir olması gerekmektedir,
4.
Son yıllarda giderek daha sıkı hale gelen çevre
mevzuatı entegre tesislerin kurulum maliyetlerini daha da yukarı çekmektedir,
5.
Aralık 2015’de yapılan İklim Değişikliği
Taraflar Konferansı (COP 21) Paris Toplantısı’nda varılan mutabakat çelik
sektörünü de etkileyecektir, artık entegre tesislerin kurulumu ve işletilmesi
çok daha zorlaşacaktır,
6.
Paris Mutabakatı sonrası, özellikle çevre
kısıtları ve maliyet düşürmeye yönelik çalışmalar çerçevesinde yürütülen
teknoloji geliştirme çalışmaları hız kazanacak ve kömüre dayalı üretim
teknolojilerinden uzaklaşılacaktır.
7.
Halen ticari boyutta üretimi yapılabilen ve
EAO’larda kullanılan sünger demir teknolojisi, düşen fiyatlar nedeni ile petrol
ve doğalgaz rezervi bol olan ülkelerde daha cazip hale gelebilir,
8.
Yeni teknolojilerde kömürün yerini hidrojenin
alabileceği, üretim yöntemlerinin kökten değişebileceği olasılığı göz ardı
edilmemelidir,
Özetle;
Hurdaya dayalı üretim yapan çelik üreticilerinin maliyet
sıkıntılarını hafifletmek üzere arayış içine girmeleri çok doğru olmakla
birlikte, sadece klasik entegre tesis yatırımı arayışı yerine konuyu daha geniş
çerçevede ve uzun vadeli olarak ele almaları, geliştirilmekte olan yeni
teknolojileri de irdeleyip, özellikle yakın çevremizdeki ülkelerin
potansiyelleri de göz önünde bulundurularak, yurt dışında cevher ve enerji
girdilerinin ( kömür, doğal gaz ) bol olduğu yerlerde yatırım yapma ve/veya mevcut
kurulu tesislerden de yararlanma dahil akla gelebilecek her tür seçeneği
titizlikle ele almalarının, yararlı olacağını değerlendirmekteyim.
Yorumlar
Yorum Gönder